Senenin tam ortasında, hayat tüm koşturmacasıyla devam ederken, birden bire 11 günlük bir tatile girmenin verdiği haz çok az şeyde vardır şu hayatta. Hayatımda bu sene ilk defa nefes aldıracak molalara sahip bir rutinle çalışıyorum. Her fırsatta da bunu kendime hatırlatıp bununla mutlu oluyorum. Bu hafta başından beri evdeyim, ilk bir kaç günü yalnızca evimle ilgilenerek geçirdim. Bugünse artık dışarı çıkmanın vaktidir dedim ve dünden hazırlıklara başladım. Köşeme çekilip Ikea kataloğunun her sayfasını büyük bir özenle inceleme, ihtiyaçları işaretleme molası verdim kendime.
Ankara ve İstanbul karması bir fotoğraf bu. Ankara'nın her türlü soyut ve somut soğuğuna dayanmamı sağlayan, ellerimi ısıttığı kadar içimi de ısıtan sıcak su torbam. Bana Ankara'daki biricik ilk arkadaşımdan. Bunun bir küçüğü de iş yerindeki çekmecemde duruyor. Yeni iş yerimdeki çekmecem sıcacık şeylerle doldu onun sayesinde.
Sıcak su torbamın yanında İstanbul temalı kupam. İlk evlilik yıl dönümümüzde can arkadaşımdan gelen İstanbul kutusu parçalarından yalnızca biriydi.. İçinde sıcacık kahvem, hep geçmişi anıyorum.
Tüm bunların yanında bir de küçük tatlı bir kaçamak:) O olmazsa olmaz. Ve tabi Ikea kataloğu, bir sonraki günün gezi planı!
Yukarıda bahsettiğim iş sepetimin devamı var tabi. İstanbul sepetinin de. İşte iki güzel insandan, bir sürü anı...
"Yeni İş Sepetim..."
İlk not defterim, boğazım ağrırsa diye şekerim, midem ağrırsa diye mide çayım ve kampüste gezerken ellerim üşürse diye küçük mor sıcak su torbam. Bu resimde olmayıp sepette olan daha bir çok detay vardı. Ankara'nın en büyük anlamı! O olmasa, bu şehri düşünemiyorum...
"İstanbul Kutum"
Ben İstanbul'dan ayrılırken o, Ankara'ya iki sene ömür biçmişti. İlk senemizin sonunda İstanbul bizi çağırsın diye kocaman bir İstanbul sepeti hediye etmişti bize. Kutunun içinde, magnetten kitap ayracına kadar başka bir çok detay daha vardı. Hepsi de İstanbul'u konuşuyordu.
Tatilin en güzel anlarından biri yaşandı o gece benim için. Sevdiğim adamla kurduğumuz evin salonunda, geçmişimle ve şimdimle otururken, her dokunduğum şey beni yeni ya da eski bir anıya götürdü. Huzur doldum, bir küçük "an" hem dostluk hem aşkı birlikte içerebilir mi? O an, o oldu.
Bir an daha vardı ki, gün ortasında, salonda Türk kahvesi içtiğimiz, sigarayı hiç aramadığımız. Yerini yalnızca birbirimizle doldurduğumuz bir an. Birbirimizin başarısı ile de gurur duyuyoruz ya, ikiye katlanıyor tüm olumlu duygular.
İşte benden uçuşan bir yazı. Her cümlesi başka bir şey kokan.
Tüm bunlar olurken, yeni bir sene geliyor, ya da koca bir sene eskiyor... Hangisinden yola çıkmak lazım şimdi?
Merve G.