Takipçiler

26 Aralık 2012 Çarşamba

Dostluk Manzaraları-Tatilden Kareler


Senenin tam ortasında, hayat tüm koşturmacasıyla devam ederken, birden bire 11 günlük bir tatile girmenin verdiği haz çok az şeyde vardır şu hayatta. Hayatımda bu sene ilk defa nefes aldıracak molalara sahip bir rutinle çalışıyorum. Her fırsatta da bunu kendime hatırlatıp bununla mutlu oluyorum. Bu hafta başından beri evdeyim, ilk bir kaç günü yalnızca evimle ilgilenerek geçirdim. Bugünse artık dışarı çıkmanın vaktidir dedim ve dünden hazırlıklara başladım. Köşeme çekilip Ikea kataloğunun her sayfasını büyük bir özenle inceleme, ihtiyaçları işaretleme molası verdim kendime. 

Ankara ve İstanbul karması bir fotoğraf bu. Ankara'nın her türlü soyut ve somut soğuğuna dayanmamı sağlayan, ellerimi ısıttığı kadar içimi de ısıtan sıcak su torbam. Bana Ankara'daki biricik ilk arkadaşımdan. Bunun bir küçüğü de iş yerindeki çekmecemde duruyor. Yeni iş yerimdeki çekmecem sıcacık şeylerle doldu onun sayesinde. 

Sıcak su torbamın yanında İstanbul temalı kupam. İlk evlilik yıl dönümümüzde can arkadaşımdan gelen İstanbul kutusu parçalarından yalnızca biriydi.. İçinde sıcacık kahvem, hep geçmişi anıyorum. 

Tüm bunların yanında bir de küçük tatlı bir kaçamak:) O olmazsa olmaz. Ve tabi Ikea kataloğu, bir sonraki günün gezi planı! 

Yukarıda bahsettiğim iş sepetimin devamı var tabi. İstanbul sepetinin de. İşte iki güzel insandan, bir sürü anı... 

"Yeni İş Sepetim..."
İlk not defterim, boğazım ağrırsa diye şekerim, midem ağrırsa diye mide çayım ve kampüste gezerken ellerim üşürse diye küçük mor sıcak su torbam. Bu resimde olmayıp sepette olan daha bir çok detay vardı. Ankara'nın en büyük anlamı! O olmasa, bu şehri düşünemiyorum... 









"İstanbul Kutum"
Ben İstanbul'dan ayrılırken o, Ankara'ya iki sene ömür biçmişti. İlk senemizin sonunda İstanbul bizi çağırsın diye kocaman bir İstanbul sepeti hediye etmişti bize. Kutunun içinde, magnetten kitap ayracına kadar başka bir çok detay daha vardı. Hepsi de İstanbul'u konuşuyordu. 









Tatilin en güzel anlarından biri yaşandı o gece  benim için. Sevdiğim adamla kurduğumuz evin salonunda, geçmişimle ve şimdimle otururken, her dokunduğum şey beni yeni ya da eski bir anıya götürdü. Huzur doldum, bir küçük "an" hem dostluk hem aşkı birlikte içerebilir mi? O an, o oldu. 





Bir an daha vardı ki, gün ortasında, salonda Türk kahvesi içtiğimiz, sigarayı hiç aramadığımız. Yerini yalnızca birbirimizle doldurduğumuz bir an. Birbirimizin başarısı ile de gurur duyuyoruz ya, ikiye katlanıyor tüm olumlu duygular.








İşte benden uçuşan bir yazı. Her cümlesi başka bir şey kokan. 
Tüm bunlar olurken, yeni bir sene geliyor, ya da koca bir sene eskiyor... Hangisinden yola çıkmak lazım şimdi? 

Merve G. 

7 Aralık 2012 Cuma

"Dokunan Şarkılar.."


Uzun bir kış gecesine en çok ne yakışır derseniz, nostaljik şarkılar derim. Bu gece de ruhumu ve kalbimi Müzeyyen Senar'a, Nesrin Sipahi'ye, Esin Engin'e, Zeki Müren'e emanet ettim. Ne diyeyim, tatlı bir hüzünle doldurdular içimi.


Ankara'ya kış geldi. Ben ise bu gece en çok İstanbul'u düşündüm. Yoğun bir sigara içme arzusu gibi, bir bağımlılığı özler gibi deniz çekti canım. Kendimi deniz kenarına, Bebek'e, Hisar'a atmak geldi. Bir nefes deniz havası alsam dedim, arandım, sanki dışarı çıksam, arabaya binsem, biraz sürsem deniz çıkacakmış karşıma gibi hissettim. Sonrası büyük bir boşluk. Bunları niye mi yazıyorum, İstanbul'un sigara gibi olduğunu fark ettim bu gece. 




Eski şarkıları dinler, eski şehrimi özlerken, eski fotoğrafları karıştırmaya başladım. Denizli fotoğraf aradı gözlerim. Eskilere gittim, çok eskilere. Her yerine ayrı ayrı anılarımı bıraktığım şehri özledim. 

Eski bir fotoğrafa  bakmak ne hissettirir insana? Mutluluk kadar gerekli midir hüzün de? Bir hasreti ne dindirir?... 

İşte gecenin soruları.. 
Merve G.
Ankara- 



4 Aralık 2012 Salı

Küçük Anlar Büyük Mutluluklar!


İşte kış mevsiminin en sevdiğim ayı Aralık! 

Neden mi? Aralık ayının ilk günlerinden başlayan bir yılbaşı heyecanım var benim. Mutlu olmak için nedenlerim olduğunu daha sık hatırladığım, şehrin ışıldayan süslemeleri ile heyecanlandığım, kardan adam şeklinde kurabiyeler araştırırken zamanı unuttuğum bir ay bu ay. Yılın son ayı! 

Genellikle Ankara'ya yılın ilk karının düştüğü ay da diyebiliriz. Tıpkı bu sene olduğu gibi. Bu sabah Bilkent sapağından içeri girdiğim andan itibaren yağmurun yerini kara bırakışını izledim. İşte yılın ilk karı Ankara'ya düşmüştü bile, sabahın en erken saatlerinde ben de buna tanık olmuştum.. O an fotoğraf makinemin yanımda olmasını çok istedim ama yoktu. 

Ben uzun bir zamandır beklediğim bu ay gelince, onca iş yoğunluğu ve stresten kurtulmanın en garantili yoluna başvurdum: "Çam ağacımızı çıkardım".



Hayatlarımız bu kadar stres faktörü ile çevrelenmişken, kendimize ayıracağımız küçücük bir zaman diliminin, kendimizce çok anlamlı bulduğumuz, zihnimizi geri kalan her şeyden uzaklaştıracak bir aktivitenin hayal edebileceğimizden çok daha faydalı olduğuna inanıyorum. Kendimizi bir telaşa kaptırdığımızda, ilk ihmal ettiğimiz şey ruhlarımız oluyor ne yazık ki. Ben de ruhum için bir şey yaptım, kendimi ışıl ışıl parlayan bir sürü çam ağacı süsünün eğlenceli kollarına bıraktım... 



Kasım ayı çoktan sigaraya başladığımdan beri hayatımın ilk sigarasız geçen ayı olarak tarihe geçti bile. Şimdi darısı bu çok sevdiğim Aralık ayına diyorum. Arkasından da 2013 senesine! Geçenlerde okulun öğretmenler günü yemeğine katıldık Buğra ile. Mekan kapalı olmasına rağmen sigara içiliyordu. 2 saat zor oturduk diyebilirim, eve geldiğimizde montlarımız, saçlarımız ve hatta benim çantam bile sigara kokuyordu. Montları hemen askıya asıp balkona attım çünkü kokuları neredeyse eve sindi. Ya biz daha önce bu kadar etkilenmiyorduk, ya da gerçekten hiç böyle bir mekanda bulunmadık, bunun ayrımını yapamıyorum. Yine de, sigarayı bıraktığımızdan beri ilk defa gece dışarı çıktık, ancak sigara içmek gibi bir ihtiyaç duymadık. Aksine sigara içerken sinir olduğumuz, sigara kokusundan ve dumanından sürekli şikayet eden o tiplere benzedik! Dışarıdan baktığımda halimize gülümsüyorum şimdi. Sanki bir ay öncesinde bulduğu her fırsatta sigara içen iki insan değildik. Sanırsın hiç ağzımıza sigara sürmedik! :)  Sonra dedim ki kendi kendime, bırakırken çektiğim çile bana bu hallere girme hakkı veriyor. Kızmayın! Yoksunluk zor bir duygu. 

Daha çok erken olduğunu bilmeme rağmen, yazımı geçenlerde Alman Okulu'nun yılbaşı pazarından aldığım MUTLU YILLAR yazılı kapı süsü fotoğrafı ile bitirmek istiyorum. Sigarasız - mutlu bir 2013 olsun! 



Tüm bu ufak mutluluklardan koca bir sene çıkarabilir miyiz dersiniz?

Merve G.