Takipçiler

25 Eylül 2013 Çarşamba

Uykusuz Geceler

Uykusuz gecelerin çaresi yazmak. 

Nedendir bilinmez son günlerde geceleri uykuya dalmakta güçlük çekiyorum. Freud bunu günlük hayatla bağı koparmakta zorlanmak olarak  tanımlıyor. Ben dönüşümüze bu denli az kala, bu duruma bir tanım getirip işi daha da zorlaştırmak istemiyorum. Bazen basit çerçeveler, basit anlam yüklemeler, insanı kurtarabiliyor. Uykusuzluk işte, uyuyamıyorsan üret. Mesela uzun zamandır ihmal ettiğin blog sitene yaz. 

Dönüşümüze yaklaşık iki hafta kadar bir süre kaldı. Zaman yine küçük anlara odaklandığında hiç geçmezken, büyük tabloya baktığında insan idrakının dışında bir hızla seyrediyor. Bu ikisi arasında duygu karmaşası yaşarken, bir yandan da kalan son vakti olabildiğince verimli değerlendirmeye gayret ediyorum. Ama ne çare. Zihnim olabildiğince büyük bir kaçış halinde. İstiyor ki sürekli gidişi düşünsün, sonrası için planlar yapsın. Bir insanın senelik ortalama yıllık izin süresi kadar bir sürem var; kitap okuyabileceğim, dinlenebileceğim, kendime ve ilgilerime vakit ayırabileceğim ancak ben zihnimle savaşıyorum. İnanılır gibi değil. Zihnim nasıl olur da bu koskoca 2 haftayı atlayarak yalnızca sonrasına bu kadar takılabilir? Bugünü yaşamazsam, yarın nasıl gelebilir? 
Yaşamayı ertelediğimiz her şey, bir gün hiç ummadığımız bir köşe başında karşımıza dikiliveriyor. Yaslarımız, üzüntülerimiz, kaygılarımız. Bunları bıraktığımız gibi, aynı duygu yükü ile buluyoruz çoğunlukla. Yaşamayı ertlediğimiz mutluluklarımızı ise tarihi geçmiş, bayatlamış, nahoş bir halde buluyoruz, ona eşlik eden bir pişmanlık duygusuyla birlikte. Zamanında sofraya koymadığın her mutluluk, çürüyor. 

 
Şimdi hesabını görelim desek, nice yara var belki sarılacak. Çektikçe arkası gelecek. İnsan biraz da belki bunu ince ince hissettiğinden hiç oralı olmuyor. Sonra diyor, şimdi buna vakit yok. Şimdi sırası değil. Yarın bakarız. Her geçen gün, büyüyor o geçmiş. Hesap şişiyor.  



Bir an, herşey dursa, tüm koşturmaca ve telaş. Ana odaklansak, yaşamamız gereken şeyi ertelemesek, neyi yaşardık acaba? 
Sonra bir an, sarmaya kalksak yaralarımızı. Hangisinden başlardık önce?

Merve G.
Gaborone