Takipçiler

20 Ağustos 2018 Pazartesi

Kaç yıl olmuş ?

İçelim güzelleşelim 🔞

Sercan Bugra Gultekin (@sercanbugra)'in paylaştığı bir gönderi ()



Kimine göre hepi topu iki yıl, kimine göre koskoca iki sene, kimine göre göz açıp kapayıncaya kadar geçer, kimisine göre ise günler asır gibidir, geçmek bilmez. Hislerimin her iki tarafa da kümelendiği günler oldu bu ülkede, ama ne zaman o günler asır gibi geçse kendi kendime 'bu günlerin kıymetini daha sonraları anlayacaksın' diyerek, yaşadıklarıma 'tecrübe' madalyaları taktım. Tabi bu süreçler o kadar robotik diyaloglar ile geçiştirilemedi, bu noktada eşime de birçok şey borçluyum, bazen içimin susan sesinin yerine bizzat kendisi dublajlık yaptı.

Yurtdışında yaşamak; uzaktan görülen tarihi binaların yahut doğa manzaralarının önünde gülen yüzlü bizlerin fotoğrafları kadar eğlenceli olmayabiliyor bazen. İnanılmaz tecrübeler ediniyor, harikulade şeyler görüyor, olağandışı insanlar ile tanışıyor ve hatta kabuğudan sıyrılmanın zevkinin doruklarına çıkıyorsun lakin bu bir turistik gezi değil. Öyle 15 gün sonra özlediğin tatlara kavuşamıyor yahut canın sıkıldığında arkadaşların ile bir program ayarlayamıyorsun. Evet bazen sırtına çantanı atıp geziyorsun ama ufacık bir hastalıkta aklın çıkıyor, hiçbir hastahaneye hiçbir ilaca ülkendeki kadar güvenemiyorsun, güvensen dahi elin ülkesinde birşeyler ciddi bir hal alsa, aklına binbir çeşit geri dönüş senaryoları geliyor ve öyle battaniyeni üstüne çekip rahat rahat terleyemiyorsun. Bavullar hep evin bir köşesinde sana buraya ait olmadığını gösterircesine arzı endam ediyor. Ana dili ingilizce olmayan bir ülkedeysen hele, her muhabbetinde anlının derisi çatlıyor, ufacık bir bulaşık teli için super markette aramadığın raf, sormadığın görevli kalmıyor. Herkesin gözü üstünde, devamlı göz temaslarından seke seke insanların yanlarından geçiyorsun.  Çalıştığın yerlerde döviz alan sağılası inek muamelesi, devamlı manasız para şakaları, taksiciler para üstünü vermemenin derdinde döviz büroları bile sana düşük rate vermekte, anlayacağın heryerde her zaman kendini farklı hissetiğin bir dünyada yaşamaktasın. 

Aslında yazıma expat hayatını anlatmak için başlamamıştım, bundan bir önceki yazdığım yazı bu ülkeye ailecek taşındığımız ilk günlere aitti ve ben bu son günümüzü de kaydetmek için oturmuştum klavye başına. Şuan yoğun bir memleket özlemiyle yazıyorum, ilk günlerdeki o yeni yerler keşfetme arzum, yerini eski, bildiğim, tanıdığım yerlere dönme özlemine bırakmış durumda. Son 2 yılda 5 ayrı ülke ve yaklaşık 10 farklı şehir gezdim bu coğrafyada. İnsanın da , doğanın da, mimarinin de, kültürün de binbir çeşidini gördüm diyebilirim. Ama Endonezya içlerinde en vahimi idi. Evler gördüm, içine 2 yatak sığmayan fakat bir aileyi barındıran ve yine evler gördüm hemen yanı başında iki kişilik aileye 5 kişilik çalışan ve metrekarelerce boş alan. Güzelim doğaya rezidanslar ile savaş açan bir şehirde, egzozdan ötürü 50 yaşını göremeyen bir garip halk gördüm. Dadılar gördüm, bir çocuğa 5 tane, analar gördüm, görmez olaydım dedirten. Bir din var burada, adına islam dedikleri, evlerden uzak, takiyye yapsan belki daha evla. Yalan, dolan bunlar çok kolay ama yüzler hep güleç, kafalar hep rahat. Sokaklar leş, kaldırımlar belki üç belki beş, geri kalanı yerle eş. Trafiği keşmekeş, yeşil ışığında sıkıyorsa geç, hayat hep bir güreş, sıcaklık ise ortalama 35. Oksijeni özledi ciğerlerim, sigara gibi burada her nefes. Her nefeste bir şükür, her nefeste diriliş ve kendini farkediş, özüne dönüş. Yokluğunda buldum seni 'hayat' . Şimdi geliyorum senin ile yaşlanmaya.

21 Ağustos 2018 > Endonezya serüvenimizin bitişi.
22 Ağustos 2018 > Ankara'da yeni bir başlangıç için tüm hayatın sıfırlanışı.