Takipçiler

21 Kasım 2012 Çarşamba

Ekmek Kokusu ile Uyanmak..

Ev ekmeği yapmak, özellikle hafta sonu sabahlarına denk getirmek, insanda bir ekmek fırınında uyanıyor hissi  yaratıyor. Buğra ile en büyük keyiflerimizden biri, ekmeğin pişeceği saati Pazar günü uyanacağımız saate ayarlamak ve gözümüzü ilk açtığımızda o mis gibi ekmek kokusunu içimize çekmek.. 


Oldukça yoğun geçen iki iş haftasının üstüne, Pazar günü ekmek kokusu ile uyanmak, mutfakta annenin kahvaltı hazırlarken çıkardığı seslerle ve yaptığı gözlemenin kokusu ile uyanmak kadar huzur vericiydi. Kalkarak büyük bir sevinçle mutfağa gittim. Zihnimde ilk uyanan şey, mutfakta derinden gelen bir akşamdan kalma sigara kokusunun olmayışıydı. Ne kadar havalandırırsan havalandır, perdeye sinen sigara kokusunu en çok sabahları alıyorsun. Tabi ben sigarayı bırakma kararı aldığımız gün mutfağın perdelerini bol yumuşatıcı ile yıkamıştım. Bazı anlarda verdiğim kararın doğruluğunu iliklerime kadar hissediyorum. İşte o Pazar sabahı böyle bir an yaşadım. Sonra düşününce fark ettim ki, sigarayı bıraktıktan sonra bu kararımı destekleyecek ne çok şey yapmışım. Sigara ile ilgili şeyleri ortadan kaldırmak, perdeleri yıkamak, tanıdığım insanlarla bu haberi paylaşmak, blog yazmaya başlamak, akşam gezileri...  En güzeli ise diş doktoruna gitmek oldu. Uzun zamandır ihmal ettiğim dişlerimi ajandamda en ön sıraya aldım. Sigaranın izleri ne de olsa en çok orada görünüyor ilk bakışta. Perdeleri yıkamak gibi bir his verdi diş doktoru maceramı tamamlamak. İşte dişlerimdeki izlerinden de kurtuldum! Şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum, bunların hepsi başarıya giden yolu oluşturan bir bütünün parçaları.

Bugün gittiğim başka bir doktor "Sigara içiyor musun?" diye sorduğunda bir an ne cevap vereceğimi bilemedim. İçme ihtimalim olduğu için değil, senelerin alışkanlığı bu soruya evet demek olduğu için. "Hayır" demedim. "Bıraktım" dedim. Bunu nasıl bir gururla söylediysem, "Nasıl bırakabildin?" diye sorma gereği duydu sanırım. 

NOT: Biz sigarayı bıraktığımızdan beri evimizde ilk defa sigara içen misafir ağırladık. Onlara artık evin hiç bir yerinde sigara içilmediğini, isterlerse balkonu kullanabileceklerini söyledik. Arkadaş muhabbetlerimizin sigara nedeniyle daha çok mutfakta geçtiğini ve bunun bir alışkanlık haline geldiğini düşünürsek, evimizin ilk misafirlerine bizimle salonda oturma sabrı ve anlayışı gösterdikleri ve aldığımız karara saygı duyarak desteklediklerini hissettirdikleri için teşekkür ediyoruz.. Yılbaşını da aynı sükunet ile geçirmeyi umuyoruz:)

Merve G.

15 Kasım 2012 Perşembe

Sigara VERİM mi?

Yoğun ısrarlara dayanamayıp tekrar geçtim bilgisayar başına ve bir yazı daha eklemek için sıvadım kollarımı. Şaka şaka, yoğun bir ısrar falan olmadı, hatta blogumuzda en az okunan başlık benim başlığım oldu :) Merve konuda duygularımın, hislerimin eksik oluşuna bağlıyor bu durumu.. Eğer ki duygularımı yazıya eklersem galiba sigarayı özlediğimi yazmam gerekebilir. Ve ben bu tür duygularımla yüzleşmek istemiyorum. Ve bu sebeple sigarayı unutmak için bilgisayar başına kaçıyorum.

Ama size şunu itiraf etmeliyim ki artık ne ile uğraşırsam uğraşayım, zamanım daha verimli geçiyor. Ne zaman bir sigara molası vermem gerektiğini düşünmeden saatlerce istediğim şeyle ilgilenebiliyorum. Bunun ne demek olduğunu gerçekten bıraktığınızda anlayabilirsiniz. Daha önceleri her işimi sigara molaları ile böler ve geri döndüğümde ise tüm konsantrasyonum dağılmış olurdu. Hatta maksimum 1 saatimi alacak bir iş, sigara molaları ile iki,üç saate uzamakta ve işi yaparken de aklım sigarayı ne zaman içeceğimde idi. Bunu abarttığımı düşünenler var ise onlar henüz günde 5-6 sigara içen arkadaşlar olsa gerek. Oysaki günde 1 paket içebilmek için neredeyse her 45 dakikada 1 sigara içmen gerekmekte ve bende sektirmeden bu kadar kısa sürelerde o görevimi yerine getirmekte idim. İçer içmez de anında üzerime bir halsizlik gelirdi. Galiba içtiğim her sigara yerine 1 sayfa kitap okusa idim koca bir ansiklopedi bitirebilirdim bugün :) Neyseki böyle bir hayalim yok :) 

Bu arada uzun zamandan sonra bu hafta halı saha maçımıza katılabildim, diş kontrollerim sebebiyle 3-4 haftadır kaçırıyordum. Sigara içmemenin performans olarak etkisine inanamazsınız, soluk soluğa kalmıyor maç bitiminde hırıl hırıl hırlamıyorsunuz, bir sigara gerçeği olan balgam problemini de yaşamıyorsunuz. Biraz kaleye geçeyim, az biraz defansda durayım demenize de gerek kalmıyor artık :) Anlayacağınız futbol bile daha verimli ve eğlenceli..
Daha verimli günleriniz olması dileğim ile...
Buğra G.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Bir Kestane Macerası

İlk yazımda Buğra ile canımız sigara çektiğinde günü ve saati umursamadan kestane yemeye gittiğimizi söylemiştim. Geçen akşam Buğra eve gelirken yoldan beni aradı, "Hazırlan kestane yemeye gidelim" dedi. Günün bütün stres ve yorgunluğu o an uçup gitti diyebilirim. Sanki hayatında ilk defa lunaparka gidecek bir çocukmuşum gibi heyecan duydum yapacağımız bu küçük ama sıcacık aktiviteden. Evden çıkarken ise fotoğraf makinemizi yanıma aldım. Artık aklımda sürekli anıları ve keşifleri daha canlı kaydetme arzusu var. 

Ve Ankara'nın; ilk geldiğimde Ankara'lılar kadar heyecan verici bulmadığım caddesine doğru yola çıktık. Bahçeli'ye... Hem evimize yakın oluşu, hem de park yeri problemimizin olmayışı bizi Tunalı'dan çok Bahçeli'ye   yönlendiriyor.

Bu seferki Bahçeli gezimiz bende gerçekten çok karmaşık duygular uyandırdı. 2 sene önce Ankara'ya geldiğimde, bu şehirde uzun süre yaşama fikri beni dehşete düşürüyordu... Şehrin imkanları ve güzelliğinden çok, bağ kurduğum insanları geride bırakmış olmanın verdiği bir duygu olduğunu keşfetmem uzun sürmedi. Ancak, imkanları da kısıtlı olunca daha bir zor oluyor tutunmak. İşte, sigarayı bırakışımız ile birlikte Bahçeli gezilerimiz sıklaştı. Sokak aralarında yürüdük, cadde boyu her kestanecinin kestanelerini teker teker denedik, yeni yerler bulduk, farklı tatlar denedik. Derken bir gün Bahçeli'yi sevmeye başladığımı hissettim. Son gidişimde o caddede yürümenin beni dinlendirdiğini keşfettim. İnsanı mutlu edecek kadar canlı, huzurla sohbet ederek yürümesine engel olmayacak kadar sakin... İşte önüme ilk çıkan şey:


Kestaneye alternatif isteyenler için, caddenin girişinde bir market. Bir yandan da leblebi kavuruyorlar. Sevmeyeni bile cezbedecek bir koku kaplıyor her yeri. Sigaranın kötü kokusuna inat olsun diye sanki.
Bir şehri güzel yapan nedir?



Sevdiğiniz birinin elinden kestane yemek mi? Paylaşımlar ya da anılar mı.. ? Bir şehri güzel yapan, duygular ve hisler mi? Yürüdüğünüz caddede ne kadar çok hissiniz varsa, oraya o kadar ait oluyorsunuz. Gittiğiniz her yer hislerinizle güzelleşiyor aslında. Başarılarınızla taçlanıyor, başarısızlıklarınız ile anlam kazanıyor. Bir şehrin içini doldurmak demek, orada aşkı da nefreti de arkadaşlığı da ihaneti de sükuneti de kavgayı da yaşamak demek. Bir şehrin içini doldurmak demek, o şehirde anılar biriktirmek demek... 

Ben bir İstanbul kızıyım. Bir İstanbul aşığı. 2 senedir hiç değişmeyen bir hasretim var İstanbul'a. İstanbul'la ayrı düşüşüm, Ankara'yı sevmeye başlamamı engelledi, taa ki sigarayı bırakıp Bahçeli sokaklarında sevdiğim adamla kestane anıları biriktirmeye başlayana kadar. İçinde bir çok küçük macera barındıran bu süreç, çok yönlü bir yolculuğa dönüşmeye başladı. Yaşadığım şehre tutunuyorum artık. 

İşte bu da bizim içi bir sürü duygu ile dolu kestanelerimiz... 


Merve G. 
Ankara