Takipçiler

26 Aralık 2012 Çarşamba

Dostluk Manzaraları-Tatilden Kareler


Senenin tam ortasında, hayat tüm koşturmacasıyla devam ederken, birden bire 11 günlük bir tatile girmenin verdiği haz çok az şeyde vardır şu hayatta. Hayatımda bu sene ilk defa nefes aldıracak molalara sahip bir rutinle çalışıyorum. Her fırsatta da bunu kendime hatırlatıp bununla mutlu oluyorum. Bu hafta başından beri evdeyim, ilk bir kaç günü yalnızca evimle ilgilenerek geçirdim. Bugünse artık dışarı çıkmanın vaktidir dedim ve dünden hazırlıklara başladım. Köşeme çekilip Ikea kataloğunun her sayfasını büyük bir özenle inceleme, ihtiyaçları işaretleme molası verdim kendime. 

Ankara ve İstanbul karması bir fotoğraf bu. Ankara'nın her türlü soyut ve somut soğuğuna dayanmamı sağlayan, ellerimi ısıttığı kadar içimi de ısıtan sıcak su torbam. Bana Ankara'daki biricik ilk arkadaşımdan. Bunun bir küçüğü de iş yerindeki çekmecemde duruyor. Yeni iş yerimdeki çekmecem sıcacık şeylerle doldu onun sayesinde. 

Sıcak su torbamın yanında İstanbul temalı kupam. İlk evlilik yıl dönümümüzde can arkadaşımdan gelen İstanbul kutusu parçalarından yalnızca biriydi.. İçinde sıcacık kahvem, hep geçmişi anıyorum. 

Tüm bunların yanında bir de küçük tatlı bir kaçamak:) O olmazsa olmaz. Ve tabi Ikea kataloğu, bir sonraki günün gezi planı! 

Yukarıda bahsettiğim iş sepetimin devamı var tabi. İstanbul sepetinin de. İşte iki güzel insandan, bir sürü anı... 

"Yeni İş Sepetim..."
İlk not defterim, boğazım ağrırsa diye şekerim, midem ağrırsa diye mide çayım ve kampüste gezerken ellerim üşürse diye küçük mor sıcak su torbam. Bu resimde olmayıp sepette olan daha bir çok detay vardı. Ankara'nın en büyük anlamı! O olmasa, bu şehri düşünemiyorum... 









"İstanbul Kutum"
Ben İstanbul'dan ayrılırken o, Ankara'ya iki sene ömür biçmişti. İlk senemizin sonunda İstanbul bizi çağırsın diye kocaman bir İstanbul sepeti hediye etmişti bize. Kutunun içinde, magnetten kitap ayracına kadar başka bir çok detay daha vardı. Hepsi de İstanbul'u konuşuyordu. 









Tatilin en güzel anlarından biri yaşandı o gece  benim için. Sevdiğim adamla kurduğumuz evin salonunda, geçmişimle ve şimdimle otururken, her dokunduğum şey beni yeni ya da eski bir anıya götürdü. Huzur doldum, bir küçük "an" hem dostluk hem aşkı birlikte içerebilir mi? O an, o oldu. 





Bir an daha vardı ki, gün ortasında, salonda Türk kahvesi içtiğimiz, sigarayı hiç aramadığımız. Yerini yalnızca birbirimizle doldurduğumuz bir an. Birbirimizin başarısı ile de gurur duyuyoruz ya, ikiye katlanıyor tüm olumlu duygular.








İşte benden uçuşan bir yazı. Her cümlesi başka bir şey kokan. 
Tüm bunlar olurken, yeni bir sene geliyor, ya da koca bir sene eskiyor... Hangisinden yola çıkmak lazım şimdi? 

Merve G. 

7 Aralık 2012 Cuma

"Dokunan Şarkılar.."


Uzun bir kış gecesine en çok ne yakışır derseniz, nostaljik şarkılar derim. Bu gece de ruhumu ve kalbimi Müzeyyen Senar'a, Nesrin Sipahi'ye, Esin Engin'e, Zeki Müren'e emanet ettim. Ne diyeyim, tatlı bir hüzünle doldurdular içimi.


Ankara'ya kış geldi. Ben ise bu gece en çok İstanbul'u düşündüm. Yoğun bir sigara içme arzusu gibi, bir bağımlılığı özler gibi deniz çekti canım. Kendimi deniz kenarına, Bebek'e, Hisar'a atmak geldi. Bir nefes deniz havası alsam dedim, arandım, sanki dışarı çıksam, arabaya binsem, biraz sürsem deniz çıkacakmış karşıma gibi hissettim. Sonrası büyük bir boşluk. Bunları niye mi yazıyorum, İstanbul'un sigara gibi olduğunu fark ettim bu gece. 




Eski şarkıları dinler, eski şehrimi özlerken, eski fotoğrafları karıştırmaya başladım. Denizli fotoğraf aradı gözlerim. Eskilere gittim, çok eskilere. Her yerine ayrı ayrı anılarımı bıraktığım şehri özledim. 

Eski bir fotoğrafa  bakmak ne hissettirir insana? Mutluluk kadar gerekli midir hüzün de? Bir hasreti ne dindirir?... 

İşte gecenin soruları.. 
Merve G.
Ankara- 



4 Aralık 2012 Salı

Küçük Anlar Büyük Mutluluklar!


İşte kış mevsiminin en sevdiğim ayı Aralık! 

Neden mi? Aralık ayının ilk günlerinden başlayan bir yılbaşı heyecanım var benim. Mutlu olmak için nedenlerim olduğunu daha sık hatırladığım, şehrin ışıldayan süslemeleri ile heyecanlandığım, kardan adam şeklinde kurabiyeler araştırırken zamanı unuttuğum bir ay bu ay. Yılın son ayı! 

Genellikle Ankara'ya yılın ilk karının düştüğü ay da diyebiliriz. Tıpkı bu sene olduğu gibi. Bu sabah Bilkent sapağından içeri girdiğim andan itibaren yağmurun yerini kara bırakışını izledim. İşte yılın ilk karı Ankara'ya düşmüştü bile, sabahın en erken saatlerinde ben de buna tanık olmuştum.. O an fotoğraf makinemin yanımda olmasını çok istedim ama yoktu. 

Ben uzun bir zamandır beklediğim bu ay gelince, onca iş yoğunluğu ve stresten kurtulmanın en garantili yoluna başvurdum: "Çam ağacımızı çıkardım".



Hayatlarımız bu kadar stres faktörü ile çevrelenmişken, kendimize ayıracağımız küçücük bir zaman diliminin, kendimizce çok anlamlı bulduğumuz, zihnimizi geri kalan her şeyden uzaklaştıracak bir aktivitenin hayal edebileceğimizden çok daha faydalı olduğuna inanıyorum. Kendimizi bir telaşa kaptırdığımızda, ilk ihmal ettiğimiz şey ruhlarımız oluyor ne yazık ki. Ben de ruhum için bir şey yaptım, kendimi ışıl ışıl parlayan bir sürü çam ağacı süsünün eğlenceli kollarına bıraktım... 



Kasım ayı çoktan sigaraya başladığımdan beri hayatımın ilk sigarasız geçen ayı olarak tarihe geçti bile. Şimdi darısı bu çok sevdiğim Aralık ayına diyorum. Arkasından da 2013 senesine! Geçenlerde okulun öğretmenler günü yemeğine katıldık Buğra ile. Mekan kapalı olmasına rağmen sigara içiliyordu. 2 saat zor oturduk diyebilirim, eve geldiğimizde montlarımız, saçlarımız ve hatta benim çantam bile sigara kokuyordu. Montları hemen askıya asıp balkona attım çünkü kokuları neredeyse eve sindi. Ya biz daha önce bu kadar etkilenmiyorduk, ya da gerçekten hiç böyle bir mekanda bulunmadık, bunun ayrımını yapamıyorum. Yine de, sigarayı bıraktığımızdan beri ilk defa gece dışarı çıktık, ancak sigara içmek gibi bir ihtiyaç duymadık. Aksine sigara içerken sinir olduğumuz, sigara kokusundan ve dumanından sürekli şikayet eden o tiplere benzedik! Dışarıdan baktığımda halimize gülümsüyorum şimdi. Sanki bir ay öncesinde bulduğu her fırsatta sigara içen iki insan değildik. Sanırsın hiç ağzımıza sigara sürmedik! :)  Sonra dedim ki kendi kendime, bırakırken çektiğim çile bana bu hallere girme hakkı veriyor. Kızmayın! Yoksunluk zor bir duygu. 

Daha çok erken olduğunu bilmeme rağmen, yazımı geçenlerde Alman Okulu'nun yılbaşı pazarından aldığım MUTLU YILLAR yazılı kapı süsü fotoğrafı ile bitirmek istiyorum. Sigarasız - mutlu bir 2013 olsun! 



Tüm bu ufak mutluluklardan koca bir sene çıkarabilir miyiz dersiniz?

Merve G. 

21 Kasım 2012 Çarşamba

Ekmek Kokusu ile Uyanmak..

Ev ekmeği yapmak, özellikle hafta sonu sabahlarına denk getirmek, insanda bir ekmek fırınında uyanıyor hissi  yaratıyor. Buğra ile en büyük keyiflerimizden biri, ekmeğin pişeceği saati Pazar günü uyanacağımız saate ayarlamak ve gözümüzü ilk açtığımızda o mis gibi ekmek kokusunu içimize çekmek.. 


Oldukça yoğun geçen iki iş haftasının üstüne, Pazar günü ekmek kokusu ile uyanmak, mutfakta annenin kahvaltı hazırlarken çıkardığı seslerle ve yaptığı gözlemenin kokusu ile uyanmak kadar huzur vericiydi. Kalkarak büyük bir sevinçle mutfağa gittim. Zihnimde ilk uyanan şey, mutfakta derinden gelen bir akşamdan kalma sigara kokusunun olmayışıydı. Ne kadar havalandırırsan havalandır, perdeye sinen sigara kokusunu en çok sabahları alıyorsun. Tabi ben sigarayı bırakma kararı aldığımız gün mutfağın perdelerini bol yumuşatıcı ile yıkamıştım. Bazı anlarda verdiğim kararın doğruluğunu iliklerime kadar hissediyorum. İşte o Pazar sabahı böyle bir an yaşadım. Sonra düşününce fark ettim ki, sigarayı bıraktıktan sonra bu kararımı destekleyecek ne çok şey yapmışım. Sigara ile ilgili şeyleri ortadan kaldırmak, perdeleri yıkamak, tanıdığım insanlarla bu haberi paylaşmak, blog yazmaya başlamak, akşam gezileri...  En güzeli ise diş doktoruna gitmek oldu. Uzun zamandır ihmal ettiğim dişlerimi ajandamda en ön sıraya aldım. Sigaranın izleri ne de olsa en çok orada görünüyor ilk bakışta. Perdeleri yıkamak gibi bir his verdi diş doktoru maceramı tamamlamak. İşte dişlerimdeki izlerinden de kurtuldum! Şimdi geriye dönüp baktığımda anlıyorum, bunların hepsi başarıya giden yolu oluşturan bir bütünün parçaları.

Bugün gittiğim başka bir doktor "Sigara içiyor musun?" diye sorduğunda bir an ne cevap vereceğimi bilemedim. İçme ihtimalim olduğu için değil, senelerin alışkanlığı bu soruya evet demek olduğu için. "Hayır" demedim. "Bıraktım" dedim. Bunu nasıl bir gururla söylediysem, "Nasıl bırakabildin?" diye sorma gereği duydu sanırım. 

NOT: Biz sigarayı bıraktığımızdan beri evimizde ilk defa sigara içen misafir ağırladık. Onlara artık evin hiç bir yerinde sigara içilmediğini, isterlerse balkonu kullanabileceklerini söyledik. Arkadaş muhabbetlerimizin sigara nedeniyle daha çok mutfakta geçtiğini ve bunun bir alışkanlık haline geldiğini düşünürsek, evimizin ilk misafirlerine bizimle salonda oturma sabrı ve anlayışı gösterdikleri ve aldığımız karara saygı duyarak desteklediklerini hissettirdikleri için teşekkür ediyoruz.. Yılbaşını da aynı sükunet ile geçirmeyi umuyoruz:)

Merve G.

15 Kasım 2012 Perşembe

Sigara VERİM mi?

Yoğun ısrarlara dayanamayıp tekrar geçtim bilgisayar başına ve bir yazı daha eklemek için sıvadım kollarımı. Şaka şaka, yoğun bir ısrar falan olmadı, hatta blogumuzda en az okunan başlık benim başlığım oldu :) Merve konuda duygularımın, hislerimin eksik oluşuna bağlıyor bu durumu.. Eğer ki duygularımı yazıya eklersem galiba sigarayı özlediğimi yazmam gerekebilir. Ve ben bu tür duygularımla yüzleşmek istemiyorum. Ve bu sebeple sigarayı unutmak için bilgisayar başına kaçıyorum.

Ama size şunu itiraf etmeliyim ki artık ne ile uğraşırsam uğraşayım, zamanım daha verimli geçiyor. Ne zaman bir sigara molası vermem gerektiğini düşünmeden saatlerce istediğim şeyle ilgilenebiliyorum. Bunun ne demek olduğunu gerçekten bıraktığınızda anlayabilirsiniz. Daha önceleri her işimi sigara molaları ile böler ve geri döndüğümde ise tüm konsantrasyonum dağılmış olurdu. Hatta maksimum 1 saatimi alacak bir iş, sigara molaları ile iki,üç saate uzamakta ve işi yaparken de aklım sigarayı ne zaman içeceğimde idi. Bunu abarttığımı düşünenler var ise onlar henüz günde 5-6 sigara içen arkadaşlar olsa gerek. Oysaki günde 1 paket içebilmek için neredeyse her 45 dakikada 1 sigara içmen gerekmekte ve bende sektirmeden bu kadar kısa sürelerde o görevimi yerine getirmekte idim. İçer içmez de anında üzerime bir halsizlik gelirdi. Galiba içtiğim her sigara yerine 1 sayfa kitap okusa idim koca bir ansiklopedi bitirebilirdim bugün :) Neyseki böyle bir hayalim yok :) 

Bu arada uzun zamandan sonra bu hafta halı saha maçımıza katılabildim, diş kontrollerim sebebiyle 3-4 haftadır kaçırıyordum. Sigara içmemenin performans olarak etkisine inanamazsınız, soluk soluğa kalmıyor maç bitiminde hırıl hırıl hırlamıyorsunuz, bir sigara gerçeği olan balgam problemini de yaşamıyorsunuz. Biraz kaleye geçeyim, az biraz defansda durayım demenize de gerek kalmıyor artık :) Anlayacağınız futbol bile daha verimli ve eğlenceli..
Daha verimli günleriniz olması dileğim ile...
Buğra G.

14 Kasım 2012 Çarşamba

Bir Kestane Macerası

İlk yazımda Buğra ile canımız sigara çektiğinde günü ve saati umursamadan kestane yemeye gittiğimizi söylemiştim. Geçen akşam Buğra eve gelirken yoldan beni aradı, "Hazırlan kestane yemeye gidelim" dedi. Günün bütün stres ve yorgunluğu o an uçup gitti diyebilirim. Sanki hayatında ilk defa lunaparka gidecek bir çocukmuşum gibi heyecan duydum yapacağımız bu küçük ama sıcacık aktiviteden. Evden çıkarken ise fotoğraf makinemizi yanıma aldım. Artık aklımda sürekli anıları ve keşifleri daha canlı kaydetme arzusu var. 

Ve Ankara'nın; ilk geldiğimde Ankara'lılar kadar heyecan verici bulmadığım caddesine doğru yola çıktık. Bahçeli'ye... Hem evimize yakın oluşu, hem de park yeri problemimizin olmayışı bizi Tunalı'dan çok Bahçeli'ye   yönlendiriyor.

Bu seferki Bahçeli gezimiz bende gerçekten çok karmaşık duygular uyandırdı. 2 sene önce Ankara'ya geldiğimde, bu şehirde uzun süre yaşama fikri beni dehşete düşürüyordu... Şehrin imkanları ve güzelliğinden çok, bağ kurduğum insanları geride bırakmış olmanın verdiği bir duygu olduğunu keşfetmem uzun sürmedi. Ancak, imkanları da kısıtlı olunca daha bir zor oluyor tutunmak. İşte, sigarayı bırakışımız ile birlikte Bahçeli gezilerimiz sıklaştı. Sokak aralarında yürüdük, cadde boyu her kestanecinin kestanelerini teker teker denedik, yeni yerler bulduk, farklı tatlar denedik. Derken bir gün Bahçeli'yi sevmeye başladığımı hissettim. Son gidişimde o caddede yürümenin beni dinlendirdiğini keşfettim. İnsanı mutlu edecek kadar canlı, huzurla sohbet ederek yürümesine engel olmayacak kadar sakin... İşte önüme ilk çıkan şey:


Kestaneye alternatif isteyenler için, caddenin girişinde bir market. Bir yandan da leblebi kavuruyorlar. Sevmeyeni bile cezbedecek bir koku kaplıyor her yeri. Sigaranın kötü kokusuna inat olsun diye sanki.
Bir şehri güzel yapan nedir?



Sevdiğiniz birinin elinden kestane yemek mi? Paylaşımlar ya da anılar mı.. ? Bir şehri güzel yapan, duygular ve hisler mi? Yürüdüğünüz caddede ne kadar çok hissiniz varsa, oraya o kadar ait oluyorsunuz. Gittiğiniz her yer hislerinizle güzelleşiyor aslında. Başarılarınızla taçlanıyor, başarısızlıklarınız ile anlam kazanıyor. Bir şehrin içini doldurmak demek, orada aşkı da nefreti de arkadaşlığı da ihaneti de sükuneti de kavgayı da yaşamak demek. Bir şehrin içini doldurmak demek, o şehirde anılar biriktirmek demek... 

Ben bir İstanbul kızıyım. Bir İstanbul aşığı. 2 senedir hiç değişmeyen bir hasretim var İstanbul'a. İstanbul'la ayrı düşüşüm, Ankara'yı sevmeye başlamamı engelledi, taa ki sigarayı bırakıp Bahçeli sokaklarında sevdiğim adamla kestane anıları biriktirmeye başlayana kadar. İçinde bir çok küçük macera barındıran bu süreç, çok yönlü bir yolculuğa dönüşmeye başladı. Yaşadığım şehre tutunuyorum artık. 

İşte bu da bizim içi bir sürü duygu ile dolu kestanelerimiz... 


Merve G. 
Ankara

12 Kasım 2012 Pazartesi

Şip Şak Fotoğraf

 
Yazmak için ihtiyacım olan her şey yanımda. Fotoğraf makinesi yazmak için gerekli mi derseniz, hayatımızda yeni ilgi alanlarına yer açıyoruz. Yazmak yetmez, bir de o anki hislerimize tercüman olacak, kelimeler kadar etkili bir şey yapalım, fotoğraf çekelim dedik.. Buğra zaten fotoğraf çekme işi ile oldukça ilgili, ne zaman evde bloga ekleyeceğim bir yazı için fotoğraf çekmek istesem, usulca yanıma yaklaşıp, büyük bir sabırsızlıkla "bir de ben deneyeyim mi?" diyor. Tutamıyor ki kendini.
 
Ve çikolata yerine sağlıklı atıştırmalık: ceviz ve kuru üzüm. Alışınca çikolata kadar keyif verebiliyor. Tatlı ihtiyacını bastırıyor, hem de oldukça faydalı. Badem-kuru üzüm, leblebi-kuru üzüm de değişik versiyonları. Bugün benim menümde ceviz var.
 
Artık gün saymıyorum, gün içerisinde sigaranın aklıma gelişleri oldukça azaldı. Sanırım alışkanlıklar kırılmak üzere, nikotin yoksunluğuna dair bir belirti de yok. Ancak çok enteresan, yoksunluktan ziyade hasret var sanırım. Buğra'da da bende de sigara aklımıza geldiğinde bir hüzün hali vuku buluyor. Sanırım ikimiz de bazen gerçekten çok özlüyoruz:)
 
Bugün evde yalnız bir kaç saat geçirdim. Yalnız kaldığımda, telefonla konuşurken ve bazen yemek yaparken aklıma geliyor. Mutfağa girdiğimde değil, yemeklerden sonra ya da kahve içerken de değil. En zorlarını atlatmış varsayıyorum kendimi. Tabi hala korktuğum bir kaç durum var. Eski dostlarla bir araya gelmek, bir Türk kahvesi pişirmek ve sohbet etmek mesela. Kendim için belirlediğim en riskli durumların başında geliyor. Böyle zamanlarda alacağınız sosyal desteğin önemi büyük. Hiç bir önlem almadan riskli durumu yaşamaya kalkarsanız, yenilgiye uğrama olasılığınız çok yüksek. Kendi adıma eski dostlarla bir araya geleceğim zaman almayı düşündüğüm bazı önlemler var. Onlardan bu konuda destek istemek gibi. Detayları ise o gün geldiğinde paylaşacağım.
 
Buğra geçenlerde şöyle bir cümle kurdu "Aklımdaki sigarayı asla bırakamam düşüncesini yendim sanırım, artık öyle düşünmüyorum... Taktiklerin işe yaradı, ortalıktan sigaraya dair her şeyi bir anda kaldırmak, azaltmadan direkt bırakmak iyi oldu.." Bir gün kendisi de paylaşır belki ama Buğra'nın benim şahit olduğum bir çok kez sigarayı bırakma denemeleri oldu. Bugüne kadarkilerin hepsi başarısızlıkla sonuçlandı. Bu onun kafasında ben sigarayı asla bırakamam gibi bir düşünce oluşturdu sanırım. Bu sefer ne oldu da bırakabildi, fark neydi kendi anlatsın isterim:)
 
Dip Not: Çok yorgun bir şekilde eve geldikten sonra sigaranın ilk nefesinde tamamen halsizleşmek, uyku haline yenik düşmek yerine, yemekten sonra içilen kaliteli bir kahve ile yudum yudum dinlendiğini hissetmek.. İşte fark burada.
 
Merve G.




7 Kasım 2012 Çarşamba

Grup Terapisi ve Çikolata


Bugün iş yerinde liderler toplantısında çalışma arkadaşlarımdan birinin de sigarayı bırakmış olduğunu öğrendiğimde yüzümde sebepsiz bir gülümseme oluştu. O an grup terapilerini, ortak yaşantıları ve zorlukları paylaşmanın iyileştirici gücünü daha iyi anladım. Hiç tanımadığınız, belki hiç sohbet etmediğiniz birinin sizinle aynı süreci yaşadığını düşündüğünüze, tarifsiz bir sohbet etme isteği duyuyorsunuz. Aynı şeyleri hissetme ihtimalinin yakınlaştırıcı gücüne tanık oluyorsunuz. Sonra o kişi ile neredeyse harfi harfine aynı şeyleri yaşadığınızı ve hissettiğinizi gördüğünüzde sanki dünyanın en büyük mucizesi gerçekleşiyor ve ıssız adada bir insana rastlamış gibi oluyorsunuz. Anlattıkça, paylaştıkça, gördükçe; yürüdüğünüz yol ne denli zor olursa olsun, sanki bitmekte olan gücünüz yenileniyor ve yolunuza daha kararlı daha dirayetli devam ediyorsunuz. Evet bunların hepsi neredeyse yalnızca 10 dakika içerisinde gerçekleşiyor. 3 gün sigaranın zararları hakkında bir konferansa gitmiş olsanız bu kadar etkili olmayabilirdi. İşte size etkileşim. Mesleki olarak her zaman gücüne inandığım bu tekniğin, benim inandığımdan daha güçlü bir etkisi olduğunu gördüm. Sigarayı bırakmış olmak insanın mesleki bir şey keşfetmesini sağlayabilir mi? Evet, hem de çok derin bir şekilde.


Biraz fazla tatlıya düştüm o ayrı. Çikolatalar her zamankinden biraz daha dayanılmaz. Bunun için de bir çözüm arıyorum. Ne de olsa sigara içtiğim her anın yerine çikolata yemeyi koyamam. Koyarsam, 1 ay sonra aynaya baktığımda, aynada çikolata bağımlısı birini görebilirim. Oysa ben, keyifleri zarar verici hale getirmemek için bu yola çıktım. Peki ya çikolata yemediğimde hissettiğim o dayanılmaz gerginlik? Yemin ederim sigarasızlıkla yarışıyor!






Her zaman yiyeceklere özel bir ilgi ve alakam olduğu bir gerçektir ama son zamanlarda biraz tehlikeli bir yakınlaşmamız oldu... Yeniden başka bir konuda önlem alma gerginliğini hissetmemek için, şimdiden bu konuda farkındalık kazansam iyi olacak sanırım. Ama zor değil mi? Tatlı tatlı uzanmışlar önüme... 

Merve G. 


4 Kasım 2012 Pazar

Bağımsızlık özlemi :)

Sigarayı da bırakmam ile yeni bağımlılığım kahve olmaya başladı. Bağımsız yaşamayı beceremiyorum galiba:) Önceleri kahve benim için nescafe'den ibaretti ve o da 3 ü 1 arada ve 2 si 1 ara da olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı :) Geçenlerde Merve'nin yoğun ısrarlarına dayanamayıp bir kahve makinesi aldık. Öyle çok pahalı aletler değil, 100-150 TL'den başlayan fiyatlarla değişik makineler bulmak kolay. Hele ki kendisini amorti etmekte üstüne yok. 2 kişiyseniz rahat 1 ayda verdiğiniz parayı çıkartırsınız :)
Neyse; neticede evimize giren bu aletle kahveye olan merakım da artmış oldu. Önce ismini bilmediğim kahve çeşitlerinin ne manaya geldiğini öğrenmeyle başladım :) Espresso, Cappucino, Mocha, Latte bunlar benim için kaçak çay, earlgrey, yeşil çay gibiydi :) Meğerse hiç alakası yokmuş. Durum aynen aşağıdaki gibiymiş;


Yani anlayacağınız Espresso işin çekirdeği, süt ve köpük oranları ise kahvenin çeşitleri imiş. Bunları öğrenince Cappuccino gözümde bitti, o ne öyle hepsi köpük resmen, Espresso için de rütbem yetersiz olduğundan oldum Latte bağımlısı :)
Sigararayı bırakmadan önce kahve ağız yumuşatıcı bir içecek iken şu an kahve benim için büyük bir zevk. Artık aldığımız kahvelerin markasını ve çeşidini değiştirerek yeni tatları keşfediyoruz. Sigarasız kahve daha bir kahve;) En son dün Mocaco'dan Guatemala'yı denedik, hatta şu an onu yudumluyorum. Starbucks kahvelerinden sonra çok başarılı geldi. Bundan sonrasında da Lavazza'yı denemek hedefimiz..

Buğra G.

Sigarayı Bırakıyoruz!


Buğra'nın uzun zamandır yapmak istediği, benimse bir türlü ona destek olamadığım bir şeyi sonunda güçlerimizi birleştirerek hayata geçirdik. Sigarayı bıraktık!
Bu blogun başlangıç noktası da aslında bu karar oldu. Sigarayı bırakmanın ikimiz için de bu kadar heyecan verici ve merak uyandırıcı bir keşif yolculuğuna dönüşebileceğini, bu yaşımızda bile sigarayı bırakmak sayesinde, ilk defa tadacağımız şeyler olduğunu fark edeceğimizi asla tahmin edemezdik. Sigarayı bırakmanın ardından birden bire hayatımıza giren yenilikler bizi öylesine şaşırttı ki, bunları kaydetmeye karar verdik. İşte bizim sigarasız bir yola çıkışımız...

Tarih 28 Ekim 2012. Bir Pazar akşamı. Bolu tatilinden yeni dönmüş, ciğerlerimizi tertemiz hava ile yeni doldurmuştuk. Ani bir karar ile, önceden hesaplanmamış ve planlanmamış bir şekilde sigarayı bırakmaya karar verdik. Son sigaramızı içtikten sonra evde sigarayı hatırlatacak kül tablası ve çakmak gibi materyalleri kaldırmakla işe başladık. Var olan paketlerimizden kurtulduktan sonra dişlerimizi fırçaladık ve ertesi gün hiç sigara içmeyecek olma fikrinin verdiği huzursuz bir heyecanla uyuduk...



İlk günün keşfi: evimiz yemek kokuyor, kurabiye kokuyor. Sigara içmeyen misafirlerimizle daha kaliteli vakit geçiriyoruz. Sabah kahvesi içmek mi? İşte o gerçekten çok zordu!

Aksi gibi bu hafta her anlamda ikimiz için de oldukça stresli bir haftaydı. Uzun zamandır kendisini görmediğim gözyaşlarım bile kapıyı çaldı bu hafta. Belki de sigarayı bırakmanın verdiği değişimin getirdiği bir zorluk, bir hassasiyetti. Buğra ile sigarasız ilk tartışmamızı yaşadık ve konuşmak için Mado'ya gittik. Keşif iki orada gerçekleşti. Bir mekanın sigara içilmeyen bölümde oturmanın ayrıcalığı: Sakin, gürültüsüz, garsonların daha hızlı servis yaptığı, sıcak ve nezih bir ortam. Hayatımda ilk defa Buğra ile bir konu hakkında tartışırken sigara içmedim. Sigarayı hatırlatmasın diye kendime bir bitki çayı söyledim. Sinirlerinizin bozuk olduğu bir anda, sakin bir mekanda oturup bitki çayı içerek kavga etmek, gürültülü bir mekanda oturup kahve içerek kavga etmeye kıyasla, ilişkide hata yapma riskinizi azaltıyor. İşte sürecin en büyük keşfi!

İlk hafta için aklımda kalan bir kaç keşif daha: kıyafetlerimizin daha uzun süre yumuşatıcı koktuğunu, akşamların bize daha uzun geldiğini, güne çok daha dinç devam edebildiğimizi fark ettik.

Geçirdiğimiz bir haftalık zaman dilimine bakıyorum da; canımız çok sigara çektiğinde saati umursamadan Bahçeli'ye gidip kestane yiyor, yürüyor ve yol boyunca sohbet ediyoruz. Ortak hedef ve benzer yaşantıların bizi birbirimize daha fazla yakınlaştırdığını hissediyoruz. Sigarasızlığın zorluklarını uzun uzun konuşuyor olmak, getirdiği yenilikleri fark edip bunlardan mutluluk duymak, belki de uzun zamandır hayat telaşına dalıp kaybettiğimiz bir heyecanı getirdi ilişkimize.

Sigarayı bırakmak artık bizim için yeni yerler görmek gibi bir şey. Her gün "Bakalım bugün bizi ne bekliyor?" diye uyanıp, uyumadan önce yaşadıklarımızı konuşuyoruz...

Merve G.