Ne beklediğin, mutluluğunun veya mutsuzluğunun temelini oluşturur.
Her ne kadar yalnızca Buğra ile birlikte olma beklentisi ile geldiğimi düşünsem de, ülke ve yaşam koşulları ile ilgili kafamda bazı şemalar , üzerinde hiç düşünmeyi bile akıl edemediğim kesin beklentiler oluşturduğumu buraya geldiğimde fark ettim. İşte bu da ilk şoku getirdi. Üstüne üstlük, hazırlıksız yakalanmışlık.
Bütün kışı, çalışıp çabalayarak, yorularak ve uzun yaz günleri ile ılık rüzgarları hayal ederek geçirdikten sonra, tam da buna en yakın olduğun zamanda güney yarım kürenin en ucuna giderken, orada kış mevsiminin tam da ortasına düşmeyeceğini kim söyledi sana! Resmen bu gerçekten deli gibi kaçmıştım. Afrika'da havanın sıcak, mevsimin yaz olduğuna nasıl kendimi inandırdıysam, ilk şoku gece hava sıcaklığı 1 dereceye kadar düştüğünde geçirdim. Çocuklar okula gidiyor, insanlar biz kışın nasıl bot, kazak giyiyorsak kendilerince mevsime uygun giyiniyorlardı. Benimse bavulumda, yazlık uçuşan elbiseler, babetler hatta sandaletler... Yün eldiven takanı da gördüm, uzun çizme giyeni de. Berelerden hiç bahsetmeyeceğim. Temmuz ayındayız dedim içimden, biz Temmuz ayındayız, insanlar bere takıyor. Onlarda bir Aralık, bir Ocak havası.
Neyse ki, gündüz sıcaklığı yaklaşık 23-24 dereceyi buluyor. Gölgede üşümekle birlikte, güneşte neredeyse bronzlaşabilecek kadar ısınıyor insan. Dolayısıyla bence yine de bere takılmaz. Görebildikleri en soğuk hava bu olduğu için sanırım ilk fırsatta kışlık ne kadar malzeme varsa kullanıyorlar. Buradaki 24 derecede yün eldiven giymiş, bere takmış insanları Ankara'nın karlı günlerinde hayal ediyorum da, gülümsüyorum biraz. Yoo, kış ama hava sıcak. Züğürt tesellisi 1. Gölgeden kaçtığın sürece yaz mevsimindesin. Hayır, neredeyse iki hafta boyunca, nasıl olur dedim. Nasıl olur da ülkemin o çok beklediğim yazını kaçırırım. Uzun gündüzler en büyük enerji kaynağım. Koca bir kış boyunca her arkadaş muhabbetinde "yaz gelsin uzun uzun otururuz, gündüzler uzayacak, hava neredeyse 9'da kararacak, balkon sezonunu açıyoruz.." gibi cümleler kurduk. Gel gör ki, Haziran ayının 23'ünde, yola düşüp güney yarım küreye geçtik. İkinci büyük şok, hava burada 17.30'da kararıyor. Ankara ise bu arada en uzun gündüzlerini yaşıyor. Akşam saat 8 olduğunda beni alıyor bir uyku hali, sanki gece yarısı olmuş. Kafamda sürekli; "Ankara'da şimdi hava apaydınlık, Ankara'da şimdi hava bilmem kaç derece, Ankara'da şimdi..." Zaman zaman bunu düşünüp sinirlendiğim bile oldu. Ramazan ile birlikte havanın erken kararmasına hızlıca alıştım:)
Dedim ya, ne beklediğin mutluluğunun veya mutsuzluğunun temelini oluşturur. Afrika'dan Temmuz ayında Türkiye'nin yaz mevsimi performansını beklersen, vay haline. Yok ben üzerime şalımı alıp, evin önündeki küçücük havuzun yanında, güneşte bir sandalyeye geçeyim, hafif hafif esen rüzgarda, yalnızca kuşların sesinin duyulduğu bir yerde, herşeyden çok uzak, kitap okuyup, düşüneyim, ruhumun her zerresine bir yenilenme fırsatı vereyim diyorsan, mutluluk tam da karşında!
Merve G.
Gaborone