Takipçiler

19 Temmuz 2013 Cuma

İstikamet Afrika!



Aynı anda bir çok duyguyu birden yaşamak oldukça başa çıkması zor bir durum. Bir yandan bavul hazırlamak, bir yandan iş yerindeki eşyalarımı toplamak, bir yandan seyahatimin beklenenden uzun olması ihtimaline karşı sevdiklerimle vedalaşmak. Günümün neredeyse büyük bir bölümü, arkadaş yemekleri, vedalar ve son hazırlıklarla geçiyordu.




Derken kendimi Esenboğa hava alanında buldum. İki koca bavulla. Özenle tam 30 kg olarak hazırlanmış iki koca bavulla. Sahip olduğum herşeyin neredeyse o iki bavulun içinde olduğunu söylemek mümkün. Sırtımdaki 8 kg çantanın içi tamamen kitapla doluydu. Zira Afrika'da beni neyin beklediğini hiç bilmiyordum. Önce İstanbul'a uçtum. Oradan Johannesburg'a. Johannesburg'da 5 saat süren heyecanlı bir bekleyişin ardından hayatımda gördüğüm en eski, en küçük, en her an düşebilir izlenimi veren uçakla Botswana'ya geçtim. Allah'tan ki son yolculuğum yalnızca 45 dakika sürdü. Sırt çantam, yukarıda çantaların koyulması için yapılmış bölmeye sığmadı. Uçak sarsılıyor, yan dönüyor, garip sesler çıkarıyordu. O uçakla yolculuk yaptıktan sonra, havada korkabileceğim başka bir taşıma aracı kaldığını sanmıyorum! 

Botswana'ya vardığımda, Türkiye ile vizeleri çok yeni kaldırdıkları için belki de ülkeye vizesiz girecek olan ilk Türk'tüm. Elimize doldurulmak üzere zor okunan küçük bir form verdiler. Ancak formu doldurabileceğim bir kalem almadığımı fark ettim yanıma. Kimsenin kalemini paylaşmadığını, görevlilerin kalem vermeye istekli olmadığını gördüğümde, ülkenin hoş geldin deme şeklinin alışılagelmişin dışında olacağını anlamam gerekirdi  aslında. En sonunda Hindistan'lı bir beyefendinin kalem yardımı ile formu doldurup ülkeye girişimi yaptım:) Havaalanı sanki gerçeğinin maketten yapılma halini andırıyordu. 

Bavulların alındığı yere geldiğimde -vezneden geçer geçmez küçük bir paravanla ayrılmış bölüm(!)- asıl "hoş geldin sürprizim" ile karşı karşıyaydım. Bavullarım yoktu. Şu içinde neredeyse sahip olduğum herşeyin olduğu bavullarım. Oradaki görevliye sorduğumda ülke ile ilgili en büyük gerçek tam karşımda duruyordu. Müthiş bir ağırkanlılık ve vurdumduymazlık. Ben ne kadar stresli isem, karşımdaki görevli o kadar sakin ve umursamazdı. Yaklaşık 1 saatte kargacık burgacık bir form dolduruldu, hiç tatmin etmeyen bir açıklama ile oradan gönderildim. Kimse bavullarımın nerede olduğunu bilmiyor, bilmek gayretine de hiç girmiyordu. İşte Buğra ile yaklaşık 1 aylık özlemin üzerine ilk karşılaşmam bu koşullarda oldu, ellerim bomboş, tek varlığım kitaplarım olarak çıktım havaalanından. Şok içindeydim, yaklaşık 19 saattir yoldaydım, yorgundum, açtım, bavullarımın hangi ülkede olduğunu dahi bilmiyordum, Buğra'ya sarıldım. Çok daha farklı hayal ettiğim o an, neredeyse ağlayacaktım. 

Ülkenin bana hoşgeldin gösterisi daha bitmemişti. Havaalanından çıktık, Buğra beni bir şeyler yemek için evin yakınlarında bulunan bir alışveriş merkezine götürdü. Her yer zifiri karanlıktı, elektriklerin gittiğini anladık. Oturduğumuz mekanda elektrikler olmadığı için yalnızca içecek servisi yapılabiliyordu. Jeneratör mü? Hiç gerek yok, halk oldukça alışık bu kesintilere. Kalktık, eve girdik, her yer zifiri karanlık. Yaklaşık 3 saat karanlıkta oturduktan sonra havaalanına gidip bavulların gelip gelmediğini kontrol etmeye karar verdik. Ancak gittiğimizde havaalanındaki bütün veznelerin kapalı olduğunu, tüm görevlilerin evlerine gittiğini, kayıp odası anahtarını da yanlarında götürdüklerini öğrendik ve eve geri döndük. Böylece bir havaalanının gece kapandığına da tanık olmuş oldum. Buğra'nın pijamalarını ve Türk Hava Yolları'nın verdiği çoraplarımı giyerek, huzursuz bir uykuya daldım... 


İnsanın bavulunu kaybetmesi çok travmatize edici bir durummuş meğer. Sanki, evim yanmış, herşeyim çalınmış, tüm mal varlığımı kaybetmiş gibi hissediyordum kendimi. Sanki tüm geçmişim, anılarım o bavullarla birlikte yok olmuştu. İçindeki şeyler aklıma geldikçe çıldıracak gibi oluyordum. Hiç birinin yenisini istemiyordum, ben bavuluma özenle yerleştirilmiş kendi anılarımla dolu eşyalarımı istiyordum!



Ertesi gün yabancı bir yerde uyandım. Buğra yoktu, gözümü açtığımda tüm olanı biteni idrak edebilmem biraz zaman aldı. Kendime geldiğimde Buğra beni havaalanına götürmek için eve gelmişti. Gittiğimizde bavullarımı kayıp odasında bir miktar tanınmaz halde buldum. Buğra ile yeniden kavuştuk :) 
Artık, yerleşme vaktiydi. Ülkeye, içinde bulunduğum koşullara, tüm değişimlere alışma vaktiydi. Bunun içinse, önce olanı biteni anlamalı, şöyle bir etrafı izlemeliydim.. 
Merve G. 
Gaborone

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Zor başlangıçlar, kavuşma anlarına gölge düşürmez.Yazılarınızı heyecanla takip ediyorum.Keyifle okuyorum.Sigarayı birlikte bırakan bu iki yüreği tebrik ediyorum

Gulsen dedi ki...

Okurken bile kaygılandım kolay gelsin sizlere :)