
Güneş yüzüme yüzüme vuruyor. Bugün dünyanın kötü yanlarına karşı takındığım tavrı takınıyorum. Sımsıkı yumuyorum gözlerimi. Ne ses çıkarıyorum, ne ağlıyorum, ne kıpırdanıyorum. Yapmam gereken şey neyse onu yapıyorum. Gözlerim kapalı.
Bilmem ben bebek Merve olarak, ne isterdim dünyadan.
Bugün benzer şekillerde birilerinin egolarını beslediğim, mütevazilikte sınır tanımadığım ilişkilerde yer almamak için, varlığıma şükredilmesini mesela. O zaman belki 'herşeyin en doğurusunu bilen' insanların yer aldığı ilişkilerde kendime aynı pasif ve 'mütevazi' konumu belirlemeyebilir, daha gür sesli olabilirdim. O zaman ben de 'düşünmeden konuşmayı - konuşabilmeyi' öğrenmiş olurdum. Düşünmeden konuşabilmek, ne büyük bir lütuftur! Konuş arkadaşım, kızmıyorum benimle düşünmeden konuşmana. Kendini sürekli karşındakinin duymak istemeyebileceği şeylere karşı bir süzgeçten geçirmek zorunda 'hissetmemeni' kıskanıyorum. Tam da bu nedenle çocuklarımızı büyük bir şükran duygusuyla karşılamak, şatafatlı 'hoşgeldin bebek' patileri yapmaktan çok daha mühim.
Kabul görmek isterdim mesela. Bugün temas ettiğim her insandan(!) onay alma ihtiyacıyla kendimi yormamayı, mükemmelin peşinde olmamayı, aksatabilmeyi, serebilmeyi, ekebilmeyi, gecikebilmeyi öğrenebilmiş olurdum. Bu nedenle, çocuklarımızı, bebeklerimizi tam da dünyaya geldikleri gibi kabul etmek, onları olmasını istediğimiz 'şey'lere dönüştürmek için süslemekten, giydirmekten, allayıp pullamaktan, olmadıkları gibi göstermekten çok daha mühim.
Yaşamın ilk aylarında sürekli ağlayan bir bebeği, annenin o ağlamalarıyla kabul edip, sarıp sarmalaması kadar iyileştirici ne olabilir başka? Oysa o anne 'görür görmez aşık olacağını sandığı' bebeği ile ilk günlerini hiç de böyle hayal etmemişti. Şimdi kollarını açıp, pembe hayallerini bir kenara bırakıp, bebeğini öylece, olduğu gibi kabul etmesi, sebebi bile bulunamayan ağlamaları görünürde durdurmuyor olsa bile, ne mucizevi bir iyileştirici.
Bana gülen gözlerle bakan insanlar isterdim mesela çevremde. Kendimi olduğum gibi kabul edebilmeyi, kendimle bu kadar savaşmamayı, kendime tökezleme hakkı verebilmeyi öğrenmiş olurdum belki. Ben de eksik yanlarıma aynada gülen gözlerle bakabilirdim o zaman. Tam da bu nedenle çok daha mühim, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılarken neşeli olmak, onlara gülen gözlerle bakmak, onları ne kadar da mutlu yetiştirdiğimizi gösterme gayretlerimizden. Mutlu çocuk, ona mutlu mutlu bakılmasından öğrenmez mi önce mutluluğu. Bak ne güzel, çocuğun özne olduğu bir cümlede mutlu kelimesini ne çok kullandım. Hiç kulağımı tırmalamadı yüksek sesle okuduğumda. Gerçekte de hep yan yana olsalar ya, çocuk ve mutluluk.
Bana gülen gözlerle bakan insanlar isterdim mesela çevremde. Kendimi olduğum gibi kabul edebilmeyi, kendimle bu kadar savaşmamayı, kendime tökezleme hakkı verebilmeyi öğrenmiş olurdum belki. Ben de eksik yanlarıma aynada gülen gözlerle bakabilirdim o zaman. Tam da bu nedenle çok daha mühim, çocuklarımızın ihtiyaçlarını karşılarken neşeli olmak, onlara gülen gözlerle bakmak, onları ne kadar da mutlu yetiştirdiğimizi gösterme gayretlerimizden. Mutlu çocuk, ona mutlu mutlu bakılmasından öğrenmez mi önce mutluluğu. Bak ne güzel, çocuğun özne olduğu bir cümlede mutlu kelimesini ne çok kullandım. Hiç kulağımı tırmalamadı yüksek sesle okuduğumda. Gerçekte de hep yan yana olsalar ya, çocuk ve mutluluk.
Liste uzar gider, nihayetinde bebektik, yetiştik işte. Yarasıyla beresiyle.
Peki hiç kendini düşündün mü? Sen ne isterdin bir bebek olarak bu hayatta?
Merve G.
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder