Bilgiye ve başkalarının yaşadığı hayata ulaşmanın kolaylığı bizleri gün geçtikçe daha kısır bir bakış açısına itiyor sanki. Blog sitelerinin, sosyal medya araçlarının, insanların kendi yaşamlarına ait deneyimlerini gerek yazıyla gerek fotoğrafla paylaştığı her türlü alanın hayatlarımıza nasıl ince ince işlediğini hayretle izliyorum.
Üretmek ve ürettiğini paylaşmak kadar güzel ne var şu dünyada. İnsana kendini değerli hissettiyor. Hele de son zamanlarda en büyük ihtiyacımız buyken. Yalnız, tüm bu araçları kullanırken, kendimizi yalnızca ortaya koyduğumuz ürün kadar anlaşılabilir yaptığımızın farkına yeni vardım.

Bilmem ki, hepimiz, paylaştığımız kadar mutluluk dolu muyuz?
Bilmem ki, en yakınlarımız bile bizi yalnızca gördüğü cümleler, fotoğraflar kadar mı bilmeye başlıyor?

Belki de işte tam da bu nedenle, birbirimize karşı daha acımasız daha tahammülsüzüz. Artık birbirimizin zorluklarına daha az tanık oluyoruz. Kendimizi de bu tanıklık konusunda daha az sorumlu hissediyoruz. Gördüğümüz kadarını biliyor, ona inanıyor, ötesini bilmek gayretine hiç girmiyoruz. Acılarımızı ayrı ayrı çekiyoruz.

Bir de daha önce de bir yerlerde yazdığım gibi, bu beklenmedik eve dönme arzusunu nereye saklayacağız şimdi?
Merve G. Gaborone
1 yorum:
Şuna inanıyorum, hayatın bana öğrettiği kadarıyla her zaman gözün gördüğü değil aslolan... Her zaman gözün gördüğü karelerden ibaret değil hayat. Bizler gördüklerimizle sorgularken çevremizi, aslında sorguladığımızın çok ötesinde gizler olduğunu anlayamıyoruz çoğu zaman. Gözün gördüğü aldatıcı, çok zaman bir buz dağının görünen kısmı.. Ama ya gözün görmediği... Saklamak değil belki çoğu zaman sadece hayatın bize dayattığı mecburiyetler..
Teşekkürler yine bir çırpıda okudum. İnanılmaz bendendi. Şimdi ben bu hüznü nereye saklasam diye düşündüm.
Yorum Gönder